Tarih Öncesi Çağlarda Sanat

2

  Sanatın çıkış serüveni hakkında ne biliyoruz? Mesela ilk sanatçılar kimlerdi? İlk sanat sanat için miydi? yoksa toplum için mi?

İnsanlık tarihi bölümler halinde 3 önemli kültür dönemine ayrılır:

  1. Paleolitik (Yağma Kültür)
  2. Neolitik (Tarım Kültürü)
  3. Endüstri (Bilim Kültürü)

İnsanlar bu kültür aşamalarının birinden diğerine geçmek için büyük çabalar göstermişlerdir. Bu geçiş dönemleri büyük savaşlara, göçlere, inanç değişikliklerine haliyle büyük acılara sebep olmuştur. Örneğin: yağma kültürde avcı – toplayıcı olan toplum sürekli tüketici durumda kalmış ve hazıra alışmıştı. Bu hazırcılık evresinden, kendi ürettiklerini tüketme konumuna geçiş yağma hayatın hemen hemen bütün getirdiklerini terk etmeyi zorunlu kılmıştı.

Bu yazımızda tarihteki ilk sanatçıların yani insanoğlunun varoluşundan tarıma geçişine kadar ki toplumsal yaşantısını, bize ulaştırdıkları sanat eserleri üzerinden inceleyeceğiz.

Daha sonra ki yazılarımızda toprağın insanlığa nasıl bir gelecek hazırladığını, bu yeni hayata uygun eserlerin (resim, mimari,heykel) hangi niteliklerle ortaya çıktığını inceleyeceğiz. Şimdi birazcık geriye gidelim!

Tarih: M.Ö 600.000 – 8.000, Yer: Anadolu, İspanya, Fransa, İtalya, Rusya, Avusturya, Sicilya, İngiltere

Günümüze ulaşabilmiş uygarlık mirasının en eskileri M.Ö 300.000 yıllarına tarihlendirilmektedir. M.Ö. 10.000 ‘e kadar süren bu tarih öncesi döneme Paleolitik Çağ10.000 – 8.000 arasındaki döneme ise Mezolitik Çağ diyoruz. Bu iki döneme aynı zamanda ortak bir ad olarak  Prehistorik, Primitif Çağ’ da deniliyor.

Bizim ‘mağara çağı’ olarak da adlandırdığımız  bu prehistorik dönem resim ve heykel alanında ifade gücü ve biçimsel çarpıcılığıyla oldukça ilginçti.

Öncelikle, bu dönemdeki sanat eserlerinin üslubunda anıtsal nitelikler olmadığı için eserlere ‘Primitif Halk Sanatları’ diyeceğiz.

Primitif Halk Sanatları, çobanlık ve yarı tarımcı topluluklarda gözleniyor. Bu sanatın diğer bir özelliği ise devlet kuramamış ama kabile sistemi ile yaşantısını sürdüren halkların sanatı olmasıdır. Bu prehistorik dönemde insanlar avcılık ve toplayıcılık yaparak göçebe bir yaşam sürmüşler. Henüz yazı olmadığı için dönem insanının inançları hakkında kesin bir bilgimiz yok malesef. Ancak doğanın koşullarına sıkı bir şekilde bağlı olan bu insanların arkalarından bıraktıkları eserlere bakarak büyüye dayalı bir inanç sistemi geliştirdiklerinin söyleyebiliyoruz. Aynı zamanda yeryüzünün büyük bir bölümü buzullarla kaplı olması göçebe bir yaşam sürmeleri bunların hepsi dönemin sanatının biçimlendiren unsurlar.

İspanya – Altamira Mağarası

Dönemin en göz alıcı sanatı Resim

Tarih öncesi çağın resim örnekleri binlerce yıllık geçmişi olduğu halde, bugüne tüm canlılığı ile ulaşmıştır. Bu resimlerin günümüze kadar gelmesinin en önemli nedeni resimlerin güneş ışığından uzak, göze çarpmayan, mağaraların en karanlık bölümlerine yapılmış olmasıdır. Böylece resimler, insan, ısı ve ışık tahribatından korunmuştur.  Bu resimler o kadar iyi korunmuştur ki 1880 yılında İspanya’da ilk paleolitik çağ mağara resimleri bulunduğunda gerçek olabileceğine inanılmamış, sahte damgası vurulmuştur. Daha sonra Fransa’da aynı tür resimler bulununca İspanya’dakilerin de sahte olmadığı anlaşılmıştır.

Peki bu insanlar neyi resmetmişlerdi?

Fransa – Chauvet Mağarası

Bu çağ resimlerini ‘hayvan üslubu’ olarak nitelendiriyoruz. Resimleri yapan ilk çağ insanları önce korktukları sonra yararlandıkları, avladıkları hayvanları (bizon, mamut, at, kuş, balık, geyik) resmetmişlerdir.

Bu resimler halktan herhangi biri değilde bu konuda uzmanlaşmış  büyücü – ressam tarafından yapılmaktaydı. Mağaraların en ucra, ulaşılması zor yerlerine yapılan  bu resimler de şaşırtıcı olan ilk şey çizilen hayvanların  orjinali ile aynı boyutta olmasıdır. Gerçeği ne ise aynı şekilde yan profilden resmetmişlerdir. Buda yapılan resimlerin onlar için büyüsel nitelikte olduğunu göstermektedir. Yani ne demek istiyorum? Dönem insanı  bu hayvanları orjinali ile birebir resmederken o hayvana sahip olabileceklerine, onu kolayca avlayabileceklerine inanmışlardır. Bir çok resimde çizilen hayvanın üzerine ok, mızrak gibi aletlerde resmedilmiş. Önce hayvanı mağara duvarında avlayıp kendilerine cesaret aşılayıp sonra gerçekte onları avlıyorlardı. Bir çeşit büyü gibi. İnsanların büyüye dayalı inanç sistemlerinin varlığına buradan ulaşabiliriz.

Fransa – Lascoux Mağarası

En önemli mağara resimleri Fransa’da Chauvet ve Lascaux mağaraları ile İspanya’da Altamira mağarasında bulunmaktadır.

Türkiye’de İstanbul’da Yarımburgaz Mağarası ve Antalya’da Karain Mağarası önemli buluntuları barındırmaktadır.

“(…) ilkel insan sanatı yaratmakla gücünü arttırmada ve yaşayışını zenginleştirmede kendine gerçek bir yol buldu. Ava çıkmadan önceki çılgın toplu dans topluluğun güven duygusunu gerçekten arttırıyordu; yüze sürülen savaş boyaları atılan savaş çığlıkları savaşçıyı gerçekten daha kararlı yapıyor, düşmanı ürkütebiliyordu. Mağaralara yapılan hayvan resimleri avcıya gerçekten bir güven, avına karşı bir üstünlük duygusu veriyordu.”[FISCHER, Ernst; Sanatın Gerekliliği, ç: C. Çapan Payel, İstanbul, Haziran 1995, s.37]

Fransa- Lascaux Mağarası

“Büyük kireçtaşı mağaralarının derinliklerinde, belki de yeryüzünün üç kilometre kadar aşağısında, ancak yosundan fitilli bir taş kandil içindeki yağın zayıf alevi ile aydınlatabilen koyu bir karanlığın içinde ve çoğucası ayakta duran bir yardımcının omuzlarına bakılarak ulaşılabilecek yükseklikteki kaya üzerine, sanatçı-sihirbazlar, herhalde yedikleri gergedanların, mamutların bizonların ve ren geyiklerinin resimlerini çizdiler ya da kazıdılar. Sanatçının hünerli çizgileri ile  resmi yapılan bizon, sihir sayesinde mağara duvarına nasıl keskinlikle getiriliyorsa, onun gibi gerçek bir bizon da, öldürülüp yenmek üzere aynı şekilde sanatçı-sihirbazın arkadaşlarının önüne çıkacaktı. Mağara duvarındaki bu hayvan resimleri sadeleştirilmiş soyut simgeler değil, daima somut, belli hayvanların gerçek portreleriydi. ”      [CHILDE, Gordon; Tarihte Neler Oldu? ç: M. Tunçay, Alan Yayınları, 5. Basım, İstanbul, Şubat 1990, s. 33-34]

Lespugue Venüsü – M.Ö. 10.000 (Fildişinden yapılan bu venüsün önce kırılıp sonra yapıştırıldığı anlaşılıyor. 26.000 yıllık bu eser, hem dikey olarak hem yatay olarak simetrik.)

Dönemin Sanatı Venüs Heykelcikleri:

Bu dönemde doğurganlık ile ilgili vücut bölümleri abartılmış kadın heykelcikleri yapılmıştır.

Heykellerin üslup özelliklerine bakacak olursak;

Heykellerin hepsi çıplaktır. Göğüs, karın ve kalçalar abartılmış şekilde büyüktür. Eller ve ayaklar işlenmemiş, çoğunda yüz işlenmemiştir.

Doğurganlık ile ilgili vücut bölümlerinin abartılması bu heykelciklerin bereket ve verimlilik sembolü olduğunu gösterir. İlk insanlar bu heykelcikleri yanlarında taşıyarak doğanın bereketinden daha fazla yararlanacaklarına inanmaktaydılar. O halde bu heykelcikler içinde yine büyüsel nitelikte deyip inanç sistemlerine atıf yapabiliriz.

Hohle Fels Venüsü (Almanya’da bulunan bu eser, fildişinden yapılmıştır ve günümüzden önce 35.000 ila 40.000 yıllarına tarihlenir.)

Avuç içine sığabilecek büyüklükte olan (10 – 11 cm) bu heykelciklere “Magna Mater, Steatopijik Heykel veya Ana Tanrıça Figürü” denilir. En ünlü magna mater örneği Avusturya Willendorf’ta bulunan kireç taşından yapılmış ve koyu kırmızıya boyanmış 11 cm ebatındaki ‘Willendorf Venüsü’dür.

Willendorf Venüsü  (1908 yılında bir işçi tarafından Avusturya’da bulundu. )

Dönemin Sanatı Aletler:

 

İnsanlar, bu çağlarda avcılık ve toplayıcılık için kendilerine gerekli olan delici, kesici ve yontucu nitelikte pek çok alet üretmişlerdir. El baltaları, mızrak uçları en yaygın olan aletlerdir. Bunun sanatla ne alakası var diye düşünebilirsiniz. Bu aletler sadece işlevlerine göre değil ayrıca onlara verilen önem ve belki de onlardan alınan güven duygusu ihtiyacıyla özenli bir şekilde ve daha güzel olması göz önünde bulundurularak yani estetik biçimlendirilmiştir.

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sevgi ve Sanatın hayatınızın her noktasında olması dileğiyle.

 

Konuyla İlgili Seçilmiş Kaynaklar:

CHILDE, Gordon; Tarihte Neler Oldu? ç: M. Tunçay, Alan Yayınları, 5. Basım, İstanbul, Şubat 1990, s. 33-34

FISCHER, Ernst; Sanatın Gerekliliği, ç: C. Çapan Payel, İstanbul, Haziran 1995, s.37

GOMBRICH E.H.; Sanatın Öyküsü, ç: Erol Erduran – Ömer Erduran, Remzi Kitabevi, s.39 – 54

ÜSTÜNİPEK, Mehmet – ÜSTÜNİPEK, Şeyda; Sanat Tarihine Giriş (Başlangıcından Onyedinci Yüzyıla Kadar), Artes Yayınları, Eylül 2012

TURANİ, Adnan; Dünya Sanat Tarihi, Remzi Kitabevi, 14. Basım, Ocak 2010, İstanbul

SİNEMOĞLU, Nermin; Sanat Tarihi (Tarih Öncesinden Bizansa), Milli Eğitim Basımevi, 1984, İstanbul

Görsellerhttps://arkeofili.com/ internet sitesinden alınmıştır.

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.