Söylenmesi gereken her şeyi söylediğimizde hayat biraz daha sıkıcı bir hal alır. Bazen kar tanesiymişim de anlamsız bir rüzgara kapılıp yuvarlanmışım gibi gelir yükseklerden. Tepeden bakar olmuştum benzerlerime. Dibe yaklaştıkça korkum katlanarak azalırmış, ne olduğunu bilmediğim (ve belki de hiçbir zaman bilemeyeceğim) düşlerden birini yaşıyormuşum rüyamda ve uyandım.
Soğuktu ama kimin umurunda
Yuvarlanıyorum, kim dizginleyebilir beni!
Üşüyorum ama bu ne ki
Parçalara böldüm kendimi
Düşmek üzereyken tutundum ardıllarıma..
Hiçbir şey duyamamanın eşiğine geldiğinizde her şeyi dinliyorsunuz, sözler anlamı aşıyor ve hep olduğu gibi tek başınıza kalıyorsunuz. Müzik dinlemekten ibaret bir hayatımın olmasını isterdim ya da varsa ikincil hayat, melodilerle şenlensin ve dans etmeliyim durmadan. Biçim almanın estetik tek yanı, absürt bir motivasyon sağlaması; dışındaki her çabayla kendimizden biraz daha uzaklaşırız. Hayatı boyunca tek şeye inanıp onun üzerinden kendini var eden insanlara imreniyorum. Ve martılara, trafik ışıklarına, balkonlara, nereye açılacağı belirsiz pencerelere…