IHLAMUR KASRI

0

 Ihlamur Kasrı, Beşiktaş, Yıldız ve Nişantaşı arasında kalan Ihlamur Vadisi’nde bulunuyor. 

  Tarihte, İstanbul’un her semtinde, günümüzde de olduğu gibi mesire alanları bulunmaktaydı. Gerek havası ve suyuyla gerek manzarasıyla halk için dinlenme, eğlenme, günlük hayatın karmaşasından kaçış noktalarıydı. Sosyal yaşamın önemli parçalarından biriydi mesireler. Bahsedeceğimiz Ihlamur Mesireside bu güzel yerlerden biri. 

   Bu alan ‘Ihlamur Mesiresi’ adını almadan önce ‘Hacı Hüseyin Ağa Bağları’ adıyla biliniyordu. Bu vadi 18. yy’da tersane eminlerinden Hacı Hüseyin Ağa’ya aitti. 19. Yy ikinci yarısına kadar bu adla anılan vadi, dönemin gezgin muhallebicisi, dondurmacısı ve helvacıları gibi ticaret erbabının küçük toplanma alanıydı. 

Yani burası gerek kent ahalisi gerekse saray erbabı için bir kaçış nefes alma noktasıydı. Dinlenme işlevinin yanı sıra burası dinsel ve spor amaçlıda kullanılmaktaydı. Sultan I. Abdülhamid Dönemi’nin ünlü veziri Seyyid Mehmet Paşa’nın, silahdar iken buraya namazgah yaptırdığı biliniyor. 

      Ihlamur sırtlarında Yıldız’a doğru tırmanırken bizi Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmut döneminde dikilen  nişantaşları karşılıyor. Sultan III. Selim’e ait olan yüz on beş dizeli anı taşı; Ihlamur’da inşa edilen havuz ve sofalarla dikilen sütunlar için düzenlenen yemekli bir törenden bahseder. Bu törende yapılan atış yarışmaları sonucunda kazananlara hediyeler dağıtılmaktaydı. Bu durum sultanların sportif etkinliklere ne kadar değer verdikleri ve mesire alanının spor faliyetleri amacıyla kullanılan önemli bir yer olduğunu bize göstermektedir. 

 Uzun süre (yaklaşık 19.yy ikinci yarısına kadar) devlet erkanından Hacı Hüseyin Ağa’ya ait olan ‘Hacı Hüseyin Bağ’ları  olarak anılan bu mesire alanı, Hacı Hüseyin Ağa’nın yaptığı usulsüzlükler yüzünden önce sürgün edilip sonra idam cezasına çarptırılıp ölmesiyle devlet hazinesine katılmıştır. 

     Hacı Hüseyin Bağları devlete geçince burayı zaten sık sık ziyaret eden padişahlar burada içinde dinlenebilecekleri ahşaptan küçük bir bağ evi yaptırmış. Sultan I. Abdülhamid, Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmut buraya dinlenmeye  spor yapmaya gelirmiş. Sultan III. Selim 1771 yılında buraya bir havuz yaptırmış. Bölgenin ağaçlandırma ve çevre düzenini Sultan Abdülmecid yaptırmış.  

Bağ evine sık sık gelen ve burayı çok seven Sultan Abdülmecid 1846 yılında Fransız şair Lamartine’i burada ağırlamış. 

Lamartine burası için sonradan şöyle der:

“…Binanın karşısındaki bahçede güzel yemiş ağaçları ile bu vadiye ismini veren büyük ıhlamurlar vardı. Köşke çıkan üç basamaklı merdivenin önünde, yasemin dallarını aşamayan küçük bir fıskiye, tatlı bir şırıltı ile mermer havuza dökülüyordu. Ihlamur padişahın en sevdiği köşktür, burada dinlenir ve mütalaa eder.”

     Sultan Abdülmecid 1855-57 yılları arasında bu ahşap bağ evini yıktırarak yerine biri merasim köşkü, diğeri maiyet köşkü olan iki bina inşa ettirir ve “ferahlık, tazelik, sevinç” anlamına gelen  “Nüzhetiye” adını verir. Bu iki yapı yapıldıkları tarihten günümüze kadar hem Nüzhetiye hem de Ihlamur isimleri ile anılmakta. Bu kasır yapılarından Merasim Köşkü asıl Ihlamur Kasrı’dır.

   Binaların inşasıyla ilgili ilginç başka bir detaysa yapıların inşasında kullanılan malzemelerin Dolmabahçe Sarayından arta kalan malzemelerle yapılmış olmasıdır. Hatta bahçe düzenlemesini de yine Dolmabahçe sarayında çalışan  Alman bahçıvanlar yapmıştır. 

     Sultan Abdülmecid için burası ok talimi yaparken kullandığı biniş kasrıydı. 

Sultan Abdülaziz ise burada koç ve horoz dövüşleri yaptırır. Pehlivanları burada güreştirirdi. 

Sultan II. Abdülhamid zamanındaysa burası padişah ailesinin günü birlik gezme dinlenme ve birlikte vakit geçirme mekanıydı. 

   Sultan Reşad’ında en sevdiği yerlerden biri burasıydı. Cuma günleri selamlık resminden sonra buraya gelir beğendiği güllerden birer tane koparır ve hanımlarına hediye etmek üzere yanında götürürdü.  

     Geniş bahçede, tarihi süreç içinde farklı kullanım amaçlarına ev sahipliğini yapan bu yapılar zaman için de bir çok adla anılmış. Sultanın resmi kullanımına ayrılmış birinci yapı “Zat-ı Padişahiye Mahsus Daire” ve “Hünkar Dairesi” olarak tanımlanmış. Günümüzdeki adıysa “Merasim Köşkü” ve  “Mabeyn Köşkü”dür her iki adda yaygın olarak kullanılır.

    Sultanın harem ve maiyetine ayrılan ikinci yapı ise “Efendiler Hazeratına Mahsus Daire ve Harem Dairesi” olarak anılmıştır. Bu yapının günümüzdeki adı ise “Maiyet Köşkü”dür.

    Sultan Abdülmecid tarafından 1849-1855 yılları arasında 24,724m2’lik ağaçlı bir alan içerisine yaptırılmış bu iki yapının mimarlığını sultanın sanat danışmanlığını da yapan Ermeni mimar Nikogos Balyan yapmıştır.

     Ihlamur Kasrı’nı kentin gürültüsünden ve karmaşasından biraz da olsa uzaklaştırmak için yapıların çevresi yüksek duvarlarla çevrelenmiş.

   Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle Lale Devri’nden sonra kendini gösteren “batılı etki” mimari alanda oldukça güçlü hissedilmektedir. Üçüncü Ahmet Çeşmesi ile mimari alanda etkisini göstermeye başlayan Barok izler, Ihlamur Kasrı yapılarında da karşımıza çıkar. Bu 19. yüzyıl yapıları mimari olarak batılı etkiyi yansıtır.

     Ihlamur Kasrı yapılarının dış cepheleri dönemin mimari bezeme anlayışına uygun olarak eklektik bir bütün içindedir. Köşklerin dış cephe süslemeleri Barok ve Ampir süsleme geleneğinin bir örneği olarak karşımıza çıkar.

     İki yapı içinden daha süslü, gösterişli ve büyük olanı Merasim Köşkü’dür. Girişindeki çift kollu büyük merdiven Barok izler taşımaktadır. 

    Bir bodrum katının üzerine tek kattan dikdörtgen planlı olarak inşa edilmiştir. Ana malzeme olarak kesme taş ve mermer kullanılmış ve kasrın cephesi gösterişli bezemelerle süslenmiştir. Deniz kabukları, çiçekler, yapraklar, rozetler,  “C” ve “S” kıvrımlarının oluşturduğu bezemeler, içerisinde çiçek ve meyve dolu vazolar bu süslemelerin öne çıkan motifleridir. Merasim Köşkü’nde büyük boyutlarda giyotin pencereler görülür. Yapıya dışarıdan bakıldığında dışa taşan ve yükseltilerle belirginleştirilen orta bölümler dikkat çeker. 

    Bodrum katı üzerine tek kat olarak inşa edilen Maiyet Köşk’ünde de  Merasim Köşkü’nde olduğu gibi  girişinde iki kollu bir merdiven bulunur. Köşkün üst kat duvarları yapımı zor ve pahalı olan Avusturya stükosu ile kaplanmıştır.  

   Maiyet Köşkü’nün dış ön cephesi Neobarok izler taşımaktadır. Maiyet Köşkü örtü sistemi çeşitlilik gösterir. Aynalı tonoz, beşik tonoz ve manastır tonoz bu yapıya çarpıcı bir hava katmaktadır. 

 Her iki köşkte de orta sofaya açılan köşe odaları bulunur. Bu geleneksel tutum batılı mimari öğelerin kullanımına karşın Türk mimarisinin temel özelliklerinden vazgeçilemediğinin göstergesidir. 

    Ihlamur Kasrının bahçesi ise Türk ve Barok üslupların özelliklerini taşımaktadır. Kasrın arka ve yan bölümleri, havuzun çevresinde gölgelik oluşturan ağaç grupları Türk bahçesi özelliklerini yansıtmaktadır. 

Havuz çevresine belli aralıklarla yerleştirilmiş bodur ağaçlar, ağaç diplerine kadar gelen sarmaşıklar ile sırtlan heykellerinin yarattığı bu görsel şölen Naturalistik İngiliz bahçelerinin küçük bir örneğini gözler önüne serer. 

Ihlamur Kasrının Müze Olma Hikayesi

    Ihlamur Kasırları özellikle I. Dünya Savaşı süresince boş kalmış, 10 Haziran 1925’de Milli Saraylar Müdürlüğü’nün yönetimine verilmiştir. Buna karşılık 1950’li yıllara kadar halkın ziyaretine açılmamıştır.  

    Kasırlar saraylarla birlikte millete intikal ettikten sonra Belediye Eski Eserler Encümeni’nde bir ‘karışıklık’ ya da bir ‘oyun’ olmuş (artık hangisine inanmak isterseniz) ve 1926 yılında daha önce Milli Emlak’a ait olan Ihlamur mesire alanı, Hazine adına tescil edilmiş ve yapılan bir ‘yanlışlıkla’ ya da ‘oyun’la Abdülhak Şinasi Hisar ailesinin eline geçmiş. Aile, Abdülmecid’in içinde vefat ettiği, padişahların gözbebeği olan bu mesire alanını İtalyan tebasından Vitali Levi’ye satmış. 

    Levi, mesirede yer alan tarihi namazgahları, nişangahları birer birer sökerek satmış ve mesire alanını tahrip etmiş. Daha sonra Eski Eserler Encümeni araya girerek bu tahribatı önlemeye çalışmış ve hükümete başvurmuş.

   Hükümete başvurulduktan sonra konuyla alakalı bir dava açılmış ancak dava sonuçlanana kadar mesirede hemen hemen hiç tarihi eser kalmamış. Üstelik bütün bu arazi, Vitali Levi’ye, üzerindeki tarihi namazgah ve nişangahlarla 1700 liraya satılmış. 

    Oysa bu arazinin satılması, üzerinde tarihi eserleri barındırdığı için Eski Eserleri Koruma Kanunu’na aykırıydı. Bu olaylardan sonra Ihlamur Mesiresi, kasırlarla birlikte Belediye’ye devredilmiş. 

    1951 yılında İstanbul Belediyesi’ne devredilmesine karar verilen Ihlamur Kasrı’nın müze olma macerası bu yıllarda başlamış. 

İstanbul Belediyesi Müzeler Müdürlüğü, ellerinde Tanzimat Müzesi’nde sergilenebilecek mahiyette eser olan vatandaşları “bu eserleri ilelebet korunacağı müzede muhafazası için armağan etmeye” çağırmış ve buna istinaden bazı tarihsever vatandaşlar ellerinde bulunan sanat eserlerini müzeye hediye etmeye başlamış. 

    Böylece 1952 yılında gerçekten de Ihlamur Kasırları’ndan Maiyet Köşkü “Tanzimat Müzesi” olarak, Merasim Köşkü ise “Köşk Tarih Müzesi” adıyla halkın ziyaretine açılmış. 

    Sonraki yıllarda maalesef ki  her iki müze de kapatılmak durumunda kalınmış çünkü uzun yıllar onarılmayan binalar, içerisinde sergilenen eserlere zarar veriyordu. 1966 yılında

tekrar TBMM’ye bağlanan Ihlamur Kasırları; Milli Saraylar İdaresi altına girdi. Müze içerisinde sergilenen eserlerse Yıldız Sarayı’na nakledildi. 

    Kasırlarla tekrar ilgilenilmesi 1980 yılına kadar sarkmıştır. Merasim Köşkü 1980 yılında tümüyle restore edilmiş. Sonunda 29 Kasım 1985’de Merasim Köşkü ziyarete açılmış. Maiyet Köşkü ise konferans ve özellikle 6-10 yaş arasındaki çocukların tarih ve doğa ilişkisini sağlamak, bilgi ve becerilerini arttırmak için resim eğitimi verilen etkinlik alanına çevrilmiş.

  2012 yılı itibariyle Ihlamur Kasırları’ndan Merasim Köşkü müze-saray olarak ziyarete açıkken, Maiyet Köşkü kafeterya olarak hizmet vermekte. 

Eğlenceli Zamanlar İçin Alternatifler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.