Anka kuşu olarak her yerde duyduğumuz ve bolca gördüğümüz bu simge nedir? Anka kuşu gerçekte var mıdır?
İlk olarak Pers Mitolojisinde karşımıza çıktığı rivayet edilen daha sonraları ise doğu hikayelerinde ve efsanelerinde gördüğümüz bu kuş günümüzde birçok dinde ve hikayelerde karşımıza çıkmasının yanı sıra günümüzde de oldukça popüler simgelerden biridir.
Bu kuş tarih boyunca birçok kültürde farklı isimlerle anılmıştır. Yunan mitolojisinde “Phoenix”, Arap tradisyonunda “Anka (Rukh) ”, İran tradisyonunda Simurg (Simorgh), Çin’de “Tanniao” ve kimi tradisyonlarda “Homa” ya da “Rokh” adını alır. Sênmurw ve Sîna-Mrû kullanılan diğer isimlerindendir. Bunun yanı sıra ,Türk mitolojisinde “Anka Kuşu”,”Zümrüd-ü Anka” ve “Tuğrul Kuşu (Devlet kuşu)” olarak da geçer.
Bu efsanevi kuşun birçok farklı kültürde tasviri vardır. Fars sanatında; kuş şeklinde dev kanatları olan ve bazen köpek başlı aslan pençeli tasvir edilmiştir,Yunan mitolojisinde ise kartaldan biraz daha büyük bir kuş olarak geçtiği görülmektedir. Her ne kadar farklı tasvirleri bulunsa da efsanesi hemen hemen aynıdır.
Bu efsanevi kuş hakkında İran kaynaklarında kendisini alevlerle kaplayana kadar 1700 yıl civarında yaşadığı yazılmıştır. Bunun dışında bazı kaynaklarda 500 yıl yaşadığı bazı kaynaklarda ise ölümsüz olduğu ifadesi geçer. Efsanelere göre Anka ölümünün yaklaştığını hissettiğinde bir yuva inşa eder ve yuvayı bilinmeyen bir sıvıyla kaplar. Ardından güneş ışıklarının yuvayı yakması ile yanarak kül olur ve küllerinden yeniden doğar. Bu nedenledir ki birçok dinde yeniden doğuş,varoluş ve dirilişi sembolize eder.
Ayrıca İran efsanelerinde bu kuşun çok yaşlı olduğu ve dünyanın yıkılışına üç kez tanık olduğu da yazılmıştır. Bu süreçte o kadar şey görüp öğrenmiştir ki tüm zamanların bilgisine sahip olduğuna inanılır.
Bazı kaynaklarda ise Bilgi Ağacı’nın dalları arasında yaşayan Simurg her uçuşa geçtiğinde ağacın yapraklarını titretip bitki tohumlarını döktüğü ve çırptığı kanatlarıyla bu tohumları yeryüzüne yayarak yetişen bitkilerin tüm insanlığın hastalıklarını iyileştirdiğinden bahseder.
Bu kuş iyilikten yanadır ve tüylerine her dokunuşta insanlığın bir hastalığını iyileştirmektedir.
Bu efsanevi kuş Tasavvufta Allah’a yakınlaşmayı sembolize eder. Bunun dışında Şahname, Er Töştük, Mantıku’t-tayr gibi eserlerde de bahsedilmektedir. Hakkında birçok eser bulunan bu kuş çok yüksekten uçması,kolay yakalanamaması ve Kaf Dağı’nda yaşaması gibi özellikleriyle eski kaynaklarda Cennet kuşu olarak da geçerdi.
Bir rivayete göre:
Kuşların hükümdarı Simurg, Bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.Kuşlar ona her konuda güvenir ve inanırlarmış. Hatta ne sorun olursa olsun onun çözeceğine inanırlarmış. Bu inançla kuşlar uzun yıllar mutlu yaşamışlar.
Fakat rivayet şudur ki bir gün kuşların hükümdarı ansızın ortadan kaybolmuş. Bunun üzerine kuşlar telaş içinde günlerce hükümdarlarını aramışlar fakat ne çare Simurg’dan hiçbir iz bulamamışlar. Kuşlar yavaş yavaş umutlarını keserken uzak diyarlardan bir kuş tüyü bulunmuş. Bunun hükümdarlarının tüyü olduğuna inanan kuşlar Kaf Dağı’na gidip Simurg’u bulmak istemişler ve hep beraber milyonlarca kuş bulutların üzerine hükümdarlarının evine doğru yola çıkmışlar. Fakat Kaf Dağı’na çıkmak ve Simurg’un evine ulaşmak için zorlu bir yol kat etmeleri gerekiyormuş. Bu zorlu yol 7 vadi içinden geçmekte ve Bilgi ağacında yani Simurg’un mağarasında son buluyormuş.
Bunu bilen kuşlar yine de hükümdarlarını bulmak için yola koyulmuşlar. Henüz vadilere varamadan Bülbül Gül’e olan özleminden ve aşkından geri dönmüş. Bir süre sonra Papağan güzel tüylerini bahane ederek aralarından ayrılmış. Kartal tepedeki krallığını, Baykuş yıkıntılarını, Balıkçıl kuşu ise bataklığını özleyip geri dönmüş.
Kalan kuşlar ise ilk vadi olan Nefis (İrade) Vadisine varmışlar. Bu vadide kuşların istediği her şey varmış. Hatta öyle ki burayı cennet sanmışlar. Burada istedikleri her şey anında oluyormuş öyle ki çalışmalarına gerek bile yokmuş. Nefislerine sahip çıkamayan kuşlar ne yazık ki bu vadide kalmışlar. İradeli olanlar ise ne kadar arkadaşlarına üzülseler bile yollarına devam etmişler.
İkinci olan Aşk Vadisi ise sislerle kaplıymış. Her gördükleri taş ve ağaç gibi nesneleri kuş sanmışlar. Kimisinin gözleri kör olmuş ve bu hayali kuşları bırakıp yola devam etmek istememişler. Bu nedenle kimisi bu vadide mahsur kalmış.
Bu vadiden çıkan kuşlar Cehalet Vadisine varmışlar. Burada ilginç nesneler görmüşler ve çevrelerini önemsemeye başlamışlar. Öyle ki neden buraya geldiklerini unutmuş,önemsememeye başlamışlar. Burada zaman geçirdikçe yavaş yavaş hafiflemeye ve gülümsemeye başlamışlar. Ve en sonunda Simurg’u tamamen unutanlar geri dönmüşler.
Geri dönmeyen kuşlar İnançsızlık Vadisine varmışlar. Bu rivayete göre her şeyin anlamını yitirdiği yermiş. Yaralanan ve düşen kuşlar olmuş,bunları görenler ise kendilerine de aynı şeyin olacağına inanmaya başlamışlar. Simurg’un onlara yardım etmeyeceğini düşünmüş ve bu düşünceye kapılanlarla geri dönmüşler.
Kalan kuşlar ise Simurg’a inanmaya devam etmiş ve bu vadiyi geçmişler. Yalnızlık Vadisine giren kuşlar diğerlerini görememişler. Sadece kendinin kaldığını sanan kuşlar tek avlanmaya çalışmış ve bazıları kendinden büyük hayvanlara yem olmuşlar. Bir arada uçtuklarını unutan kuşlar kaybolmuşlar.
Kaybolmayanlar ise Dedikodu Vadisine varabilmiş varmasına ama bu vadide her yerde fısıltılar varmış. En arkadan biri Simurg’un doğarken tüylerinin yandığını söylediği duyulmuş. Bir önündeki tüyleri olmadığı için saklandığını ve onun önündeki ise gizlenirken onu görenlere zarar verdiğini söylemiş. Bunun üzerine içlerinden birisi ise tüm bu olanlara dayanamayan Simurg’un kendini öldürdüğünü söylemiş.
Kendini dedikodu vadisinde bu konuşmaya kaptıran kuşlar burada kalmış ve yollarına devam etmemişler. Yollarına devam eden kuşlar ise son vadi olan Benlik Vadisine ulaşmışlar. Bu vadiye ulaştıkları anda kuşlardan kimisi kendini beğenmemeye kimisi ise her şeyi bildiğini söylemeye başlamış. Yanlış yoldayız diyenler olmuş, kargaşa çıkmış, bazıları ise kuşların başına geçip lider olmak istemişler. Kuşlar bir süre burada takılı kalmışlar ta ki “ben” den uzaklaşana dek. “ Ben” den uzaklaşan kuşlar yollarına devam etmişler ve Kaf Dağı’na vardıklarında otuz kişi kaldıklarını fark etmişler.
Bu otuz kuş Simurg’un yuvasına vardıklarında kendilerinden başka hiçbir şey bulamamışlar. Yalnızca yuvanın duvarları adeta ayna gibi onları yansıtıyormuş. İşte o zaman Simurg’un kim olduğunun farkına varmışlar. Simurg aslında kendileriymiş.
Farsça da Si; otuz, Murg ise kuş demektir. Böylelikle kuşlar asıl yolculuğun kendi içlerine olan yolculuk olduğunu anlamış ve yalnızca bu yedi vadiden geçebilen kişilerin gerçekte Simurg olduğunu öğrenmişler.
Daha birçok rivayete konu olan Anka Kuşu’nun ‘Zümrüd-ü Anka’ ismini alması ise sağ kanadında kocaman bir zümrüt taşıdığı inancı olduğu içindir. İşte Anka Kuşu veya rivayetteki adıyla Simurg içsel yolculuğu ve aslında aradığımız en önemli şeyi sadece kendi içimizde bulabileceğimizi sembolize eder.
Bunun yanı sıra kimseye muhtaç olmayan kendi başının çaresine bakabilen bir kuş olduğu bilinen Anka Türkler için de fazlaca önemlidir. Eski dönemlerde güçlü ve kimseden yardım almayan kişilere kinaye olarak “ankameşrep” olması zor da olsa bir umut bekleyenlere ise “Kaf-ı Kanaat beklemek” deyimi kullanılırdı.
Ayrıca Türklerin kurduğu 16 devleti de simgelemektedir ( Hunlar ve Osmanlı’ya kadar ). Bu nedenle Zümrüd-ü Anka aynı zamanda tarih içindeki Türkleri de simge ederken kullanılabilir.Türk edebiyatında da sürekli gördüğümüz bu isim geçmişten günümüze edebiyatta da sıkça kullanılmaktadır. Buna birkaç örnek vermemiz gerekirse:
Cife-i dünyâ değil kerkes gibi matlupumuz
Bir bölük ankâlarız Kâf-ı kanâat bekleriz (Fuzûlî)
Öyle yaksın beni kim âteş-i reng-â-rengin
Mürg-i ‘Ankâ çıka hâkister-i hâşâkimden (Şeyh Gâlib)
“Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör.Kaf dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri,kuşları,çiçekleri ve tepeleri seyret…” (İhsan Oktay Anar)
[…] Yazının devamı için: Mitolojinin Anka Kuşu : Simurg […]
[…] Mitolojinin Anka Kuşu : Simurg […]